Yaşadıkça göreceğiz! / Emin Çölaşan
Tarih: 18.12.2004 Saat: 06:39
Konu: Basın-Yazarlar


GEREK özel ve gerekse gazetecilik yaşamımda hiç kimseyi kandırmamak için özen gösterdim. Kandırmaya, hele ülkede yapay ‘bayram havası’ yaratmak için çaba harcayanlara, kim olursa olsun karşı çıktım.
Buna hükümetler, siyasetçiler, gazeteciler ve medya kuruluşları dahildir.


AB konusunda yıllardan beri beyinlerimiz yıkandı. AB’nin bizim için bir ‘cennet’ olacağı ısrarla vurgulandı.

Birileri bu hadiseye doğru dört nala koşarken, ya da kamuoyunu da arkaya takıp birlikte koşturmaya çalışırken, gerçekleri hep gizlediler.

Dün de öyleydi. Özellikle öğle saatlerinden başlayarak ekranlara acayip bir ‘zafer ve başarı havası’ yansıtıldı. Sonra bu hava ister istemez duruldu... Çünkü pazarlık sürüyordu ve ne olacağı belli değildi.

Bir şeye daha herhalde dikkat etmişsinizdir. Ekranlara çıkarılan yorumcuların neredeyse tümüne yakını AB yandaşı, AB savunucusu idi!

Sabah saatlerinde ağızlarını bıçak açmazken, öğleden sonra hızlanmışlardı! Ama onlar bile müzakerelerde canımızın yanacağını kabul ediyordu.

* * *

Öncelikle gelelim Kıbrıs olayına. Konu artık açıkça ortaya çıktı.

Kıbrıs Rum Kesimi’ni şu veya bu zamanda; ama mutlaka müzarekelerin başlayacağı Ekim 2005’e kadar sözlü veya sözsüz, yazılı veya başka türlü güvencelerle; ama kesinlikle tanımak zorunda kalacağız.

Bu gibi konularda bildiri metinleri için yapılan pazarlıklara, yeri değiştirilen, önüne ya da arkasına virgül konulan veya eklenip çıkarılan diplomatik sözcüklere hiç aldırış etmeyin.

Önceki gece ve dün Kıbrıs’ı önümüze sürenler, tanıma konusunda bastıracaklar...

Ve amaçlarına ulaşacaklar. Bugün olmasa bile önümüzdeki aylar içerisinde bu gerçekleşecek... Çünkü dün, bu konuda onlara söz verdik!

* * *

Bir başka konu ise Türk vatandaşlarına sağlanacak serbest dolaşım hakkı.

Bu konu Türkiye’de AB yanlısı hava yaratmak için sonuna kadar kullanıldı.

‘Ey vatandaş, hele bir AB üyesi olalım, koyacaksın cebine pasaportunu ve istediğin Avrupa ülkesine gideceksin. İşse iş, paraysa para...’

Ve pek çok insanımız bu yalana kandı. Onlar gerçeği şimdi anlamaya başladı.

Avrupa kapıları en az 20 yıl daha bizim vatandaşımıza kapalı kalacak. Bu demektir ki vize kuyrukları ve çilesi artarak devam edecek.

* * *

Şimdi bazı soruları bir kez daha anımsamakta yarar var:

Fransa Dışişleri Bakanı, Ermeni soykırımı olayını müzakere aşamasında Türkiye’nin önüne getireceğiz demiş miydi?

AB yetkilileri, Türkiye’ye her geldiklerinde Diyarbakır’a -ve sadece o bölgeye- gidiyorlar mıydı?

Ağız birliği etmişçesine Güneydoğu’dan ‘Kürdistan’ diye söz ediyorlar mıydı?

Kürt sorununu her seferinde gündeme getiriyorlar mıydı?

Soruları uzatmak istemem. Ama bir soru da ben sormak isterim:

Bundan sonra ne olacak? Biz bu gibi konularda ne yapacağız?

Dünkü zirvede ve medyamızda bunlar elbette gündeme gelmedi.

İktidar bu konularda ne yapacağını acaba biliyor mu? Hayır, onlar için önemli olan sadece bir müzakere tarihi alabilmekti.

Aldılar ama hiçbir garanti olmadan. AB deyimiyle ucu açık. Sonucu belli değil.

* * *

Burada tekrar vurguluyorum. Ekim ayında müzakereler başlayınca al-ver diye bir süreç yok. Yani o müzakerelerde hiçbir zaman ‘pazarlık’ olmayacak.

Hep bizden isteyecekler ve biz vereceğiz.

Bu sonucu da ‘doğal’ karşılamak gerekir! Günlük yaşamda da olduğu gibi! Biri, bir başkasının peşinden koşarsa değeri azalır. Uluslararası ilişkilerde de aynen böyledir.

Dün akşam Tayyip Erdoğan bile basın toplantısında ‘Mesafe aldık; ama henüz kazanmadık’ demek zorunda kaldı. Bunca yalvarma sonunda AB karşısında bu durumdayız.

Kırmızı çizgiler çiğnendi!

Gelecekte neler olacağını, nasıl rencide edileceğimizi göreceğiz, bu ‘ucu açık, sonu belli olmayan’ süreci hep birlikte yaşayacağız.

Eğer bu koşullarda tarih almak bir zaferse, bayramsa, dünkü 17 Aralık tarihi kutlu olsun!

Emin Çölaşan / Hürriyet






Bu haberin geldigi yer: Bozkurt NET
http://www.ulkuocagi.net

Bu haber icin adres:
http://www.ulkuocagi.net/modules.php?name=News&file=article&sid=2412